1 dakika okundu
Yaşamdaki Paradoksal Döngü

Tamirci iseniz, eğer size getirilen malları çok iyi tamir ederseniz, işiniz giderek azalır ve kazancınızda.

Eğer üretici iseniz, ürettiğiniz malları çok iyi ve çok dayanıklı yaparsanız, bir ürünü bir kişiye bir kere satabilirsiniz. Evladiyelik olur ve gene satışlarınız düşer.

Bir yerde çalışırken işinizi en iyi şekilde yapmanız demek, işleri en iyi şekilde otomatize etmeniz/programlamanız/planlamanız demektir. Öyle ki, işler siz olmadan da yürür. Yani kendinizi gereksizleştirirsiniz.

Kimsenin hasta olmaması doktorların işine gelmez. Kimsenin kavga etmeyip, birbirlerinden davacı olmamaları avukatların işine gelmez. Savaşların bitmesi askerlerin işine gelmez. Enerjinin bedava olması enerji üreticilerinin işine gelmez. Herkesin kendi kendine çok iyi öğrenebilmesi öğretmenlerin işine gelmez. Toplumdaki tüm işlerin sahipleri vardır ve işlerin gereksizleşmesi sahiplerini de gereksizleştirir. Aslında tüm toplum bir yandan iyiyi istediğini söyleyen öbür yandan peynir parçasını kendi tarafına çekmeye çalışan karıncalar gibidir. Gizli bir, 'daha iyiye karşı direnç' gömülüdür sistemin içinde. Herkes birşeylerden şikayet eder ama 'değiştirebilme gücü' kendine geçtiğinde tek yapabildiği, gene bu sefer başkalarının kendisinden şikayet etmesini sağlamaktır. (Fakirler zengin olmak ister, emekçiler sermaye sahibi olmak ister; ama olunca da hiçbirşey değişmez, sadece kişiler yer değiştirmiştir, sistem/senaryo ve oyun aynı oyundur. Birinden alıp öbürüne vererek bu çözülemez. Kontrol ederek de çözülemez. Bu sadece bilinç gelişimiyle ilgilidir ve bu zorlanabilir bir şey değildir. Zorlamanın olduğu heryerde 'özgürlük' adına özgürlükler ayaklar altına alınır, 'cennet' adına 'cehennemler' yaratılır. Çünkü bilinç gelişimi 'zorlanabilir' birşey değildir. Hiçbirşey yapamazsınız. 'Yapmak' tan çok 'anlamak' gereklidir. Herkes anlarsa 'yapılacak' hiçbirşeye gerek kalmaz.)

En iyi yönetici, hiç var olmasa bile işlerin kesintisizce yürüdüğü yöneticidir. Yani en iyi yöneticinin aslında bir kişi bile olması gerekmez, o bir kurallar bütünü, işleyen sistemin kendisidir. Yani gene kendisini gereksizleştirmiştir.

İddia o ki, varoluştaki tüm sistemlerin nihai amacı kendini gereksizleştirmektir; sistemin içine gömmektir.


Yaşamda büyük bir zıtlık vardır. Buna akıl (tezahür etmemiş olan), ve beden (tezahür etmiş olanlar) zıtlığı diyebiliriz.

Akıl daha akıllı olmak için bütünleşmek zorundadır, beden ise beden kalabilmek için ayrılmak ve parçalı olmak zorundadır. (Bildiğiniz herşey, tüm varlıklar 'bedenler' dir.)

Akıl ve beden birbirinin zıttıdır. Aklın önerdiği bedene uymaz. Kendini gereksizleştirmek akıl için sistemle uyum içine girmek demekken, beden için yok olmak demektir. Aklın 'iyi ve doğru' diye önerdiği bedenin çıkarlarına terstir.

İyilik olarak yapılan şeyler genelde kötü görünür. Eksik olan tam, bütün olan belirsiz görünür. "Besle kargayı oysun gözünü", "İyilik yap at denize ..." gibi sözlerimiz vardır.

Genelde ürettiğimiz/amaç edindiğimiz niyetin tersi ile algılanırız. Birine iyilik yaparsınız, kendisini aşağıladığınızı düşünür ve sizden nefret eder ve kötü bir sonuç üretmiş olursunuz. Birine kötülük yaparsınız, o da sizden nefret eder ve size benzememek isteği yüzünden iyi olur. Yani başladığınız niyetin tersi ile sonuçlanmış olur ikisi de.

Sırf bu terslik yüzünden birine doğrudan yardım etmek imkansız hale gelir.

Nitelik ve nicelik arasındaki zıtlık da buradan doğar. "Niceliğin gücü (bedenin gücü), niteliğin gücünü (aklın gücünü) aşmamalıdır" Aştığı heryerde bir sapma ortaya çıkar.

Peki problem bu. Çözüm nedir? Bence varlıklar kendilerini 'beden' olarak gördükleri sürece bir çözüm yoktur. Çünkü bedenin hangi tarafı seçtiği bellidir. Veya-mantığı kullanır o. Bir beden ya buradadır ya orada. Aynı anda iki yerde olamaz. Oysa nesnesiz olan akıl, ve-mantığı kullanır (veya-mantığı ile ve-mantığını bir sonraki yazıda kadın-erkek özelinde inceleyeceğiz). Düşünceler hem orada hem de buradadırlar. Giderek birleşip bütünleşerek kendi evrimlerini heryerde, eşzamanlı olarak sürdürmektedirler. Ve-mantığını kullanan akıl birleştirip, bütünleştirir, iki olanı bir yapar. Herbir ikinin (zıtlığın) bir yapılması herşeyi 'bir' yapar. Veya-mantığını kullanan beden ise böler ve parçalar. Her 'bir'in iki yapılması sonsuz bir parçalanmaya neden olur.

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.