İnsan da tıpkı ağaç gibidir. Yücelere, ışığa çıkmayı ne çok isterse, o kadar sıkıca kök salar toprağa, diplere, karanlığa, derinliğe, kötülüğe. Nietzsche
Bu yazıda bir tarif olmayacak. Açıklamalar, eğer yeterli olursa, sizin zihninizde karakter canlandıracak. Bu karaktere uzak olmadığınızı düşünüyorum. Hatta o her gün karşınıza çıkan ve konuştuğunuz biri dahi olabilir. Onu uzaklarda arayanlar hakkındaki düşüncelerimi de son kısımda belirtmeden geçemeyeceğim. Ama şu anda bu kişiliği kafanızda oluşturmaya başlamayı çok istiyorum.
Doğum kadar her sağlıklı bireyin başına aynı şekilde gelen başka bir doğa olayı yoktur sanıyorum. Doğuma baktığınızda aslında bireyin dış dünya ile ilk iletişiminin gerçekleştiği an da denilebilir. Olaylar bu gerçek üzerine kurulur. Basit bir olaydan sonra kişilik gelişmeye devam etmektedir. Çünkü çoğu psikoloğa göre kişiliğin gelişimi ana rahminde başlamaktadır. Buna kanıt olarak ikizlerin doğum evveli ve sonrası durumları gösterilmektedir. Ana rahminde hareketli olanın, doğum sonrası da karakterini sergilediği gözlenerek bir sonuca varılmıştır. Ben kişiliğin ne zaman gelişmeye başladığı ile ilgilenmiyorum. Kişiliğin benim tabirimce bilinçsiz dönemde de nasıl geliştiği beni ilgilendirmiyor. Burada bireyin engelleyemeyeceği bir seri davranış yüklenmesi bulunmakta ve bunları alıp almama hakkında inisiyatif kullanamamakta.
Konunun buraya gelmesi benim bireyin bilinçli düzeyine ne zaman geldiği konusunda bir açıklama yapmamı gerektiriyor. Bilinçli düzeye gelmek izafi bir kavram değil, bireyden bireye değişen kriterleri barındırmıyor. Burada ne kadar geniş bir çerçeve çiziyorum, anlamanızı bekliyorum. Bir sokak satıcısı ile bir iş adamı arasında bilinç düzeyi -ya da olgunluk diyebiliriz- açısından bir farklılık oluşturmuyorum. Yaşamları, aldıkları kararlar farklı karar mekanizmaları farklı olabilir. Biri diğerine göre mantık ya da duygu tarafına daha fazla yatmış olabilir ama bunlar hiçbir zaman otomatik insan olmama konusunda bir özür sayılamaz. Bu bilinçlenmeye bir yıldırımın çakması gibi bakılabilir. Nerede nasıl olacağı belirlenemez. İnsanlarla iletişim ve daha önemlisi etkileşim sırasında varoluşçu bir yaklaşıma kayarken gerçekleştirilen id' lerin geneline bakıldığında belirginleşen bir olgudur. Id olarak ele alınan ise, insanın kendini geliştirmesi sonucunda yapısında var olan temel davranış biçimlerine ne denli hakim olduğu ve bunları ne ölçüde değiştirebildiğidir. Bu kültürle değişebilecek bir yapı değildir, bu kazanılmaz da. Fark ederseniz burada bir çelişki de doğar. Eğer insanın kendini değiştirmesi kendine katamadığı ve kendini değiştiremediği bir kanaldan oluyorsa insanlarda kalıtımsal bir şekilde ortaya çıkan bir durumun başta iyi olmadıkça, sonra nasıl iyileşmesi beklenilebilir. Burada kabullenmek, her zaman kabullenmektir. Yeri gelir bir paradoks bile çözülebilir. Bu mantığı geliştirmeyen biri kendi yolunu iyileştiremez. Paradoks kavramını bilmek bir fayda getirmez, yalnız bu tür bir durumun varlığının bilincine varabilmek getirebilir. Paradoks kavramının bilincine varılması için de kültür seviyesinin yüksekliği bir etken sayılamaz. Sadece olaylara baktığında, onları derinlemesine gören bir bilinç yeterlidir. Paradoksu insanlar her işlerine katarlar.
Buradan basit insan; tanımıma girmek, açıklamaların sağlığı açısından yararlı olabilir. Bu tür kişiler bence en eğlenceli ama bir yandan da en sıkıcı kişilerdir. Söyleyeceklerinin ve yapacaklarının hepsini kısa bir tanışma evresinden sonra hemen tahmin etmeye başlarsınız. Hatta bu tür birisiyle işiniz varsa onun cümlelerini tamamlayarak işinizi çabuklaştırmaya çalışırsınız. Fakat genelde bu sizden üst düzeyde bir yetkilidir ve siz de bu ikilemi içinizde hissedersiniz. Yapmanın gerekliliği ve yapamamanın yaptırıcı unsurlarına boyun eğme durumunu kabullenme. Sonuçta sizin söylediğiniz olmaz, onun söylediği hiçbir risk taşımadığından dolayı başarılır ve size biri gelir içinizdeki o gel-git i hissettiğini belli eder derecede bir hayat dersi verir. Bunun sizin içinizde fırtına koparmasına izin verirsiniz. Sinirlenirsiniz ve bir dahaki sefer için beklersiniz. Buna sebep olanlar "basit kişilerdir". Hayattan alacakları daha doğum ertesinde bitmiştir. Raydaki tren gibidirler. İyi bir gözlemci için büyük hareketleri çok belirgin seçilebilir.
Basit insanı tanımak bize ne kazandırdı. Havuzun içindeki çoğunluğu tanımış olduk. Bu kadar basit mi? Evet. Bu alt yapıda insanlarımız (çoğunluk) farklıyı kendisine benzetme çabasına girerler. Kendi acizliklerinin nehrinde akarken birisinin kurtulmasını istemezler. Bunun sebebi ise birisinin kurtulmuş olması onlara yeteri gayret gösterdikleri takdirde kendilerinin de kurtulabileceğini hatırlatacaktır. Kıskançlık ve hazımsızlık onları nehirlerinde sürüleri arasında güvende hissederken huzursuz ediyor.
Simdi "kurtulmuş insan" tanımıyla ne demek istediğimi anlatmak istiyorum. Madem ki basit insanın tekamül etmişi oluyor, onu da bu spektrum içinde tanımamız gereklidir. Aslında bu insanları gözlemlediğinizde taklitçi olduklarını görürsünüz ve kişilikleri diğer kişiliklerden kopyalanmış özelliklerle doludur. Bu şahıs kendisinden kompleksleri nedeniyle daha üstün gördüğü kişiliğin bir özelliğini bünyesine katar ve o kopyaladığı karakteri sergilediği durumlarda ona bürünür. Böylelikle kişiliği bölünür, bölünür ve ortada kendi diyebileceği birisi kalmaz. Ama toplama olan bu karaktere bakıldığında çoğu zaman dengeli bir çizgi sergiler. Hatta vaktinin çoğunu yanında geçirenler dahi onun bu yapıda biri olduğunu anlayamayabilirler. Bu sihir, anlık bir şahsiyet sergilemesi ve kontrol dışına kaçan, ya da sızan bir alt benliksel dışavurumla dağılıverir. Her şey çökmüştür. Bu o kadar bariz bir sivriliktir ki bir anda etrafında insan kalmaz. Ne olduğu, nereden geldiği, kültür seviyesi bir anda belirginleşir. İnsanların aklındaki "acabalar" yerine oturur ve kişi multi çöküş yaşar. Artık "O" her şeyi yapmaya "muktedirdir". Siz de ona her şeyi yaptırabilirsiniz. Sizin otoritenizin kölesi olmaya can atmaktadır çünkü bir otorite eksikliği içindedir. Kurduğu her şey çökmüş ve ilk gördüğü modelden tekrar başlamak ihtiyacındadır. Bu da onun, yaşadıklarından hiçbir ders almayarak hayatına devam ettiğinin göstergesidir. O zaman bu kişiliğe "kurtulmuş" demenin anlamı nedir. Bu kişilik etrafının farkına varmıştır! Boş insan gibi değildir. İnsanları basitçe sınıflandırma yeteneği vardır. Kim faydalı, kim değil ayrımını yapar. Ama üst bir bilinçle de çok güzel yönetilebilir.
Demek ki sıra kurtulmuş insandan sonra "üst bilinçleri" tanımaya geldi. Kurtulmuş insandan farkları onların bir tanedir ve bu özellikleriyle bir yol aldıkları söylenebilir ve bu yol da onları farklı bir kategoriye yerleştirmeye gider. İnsan kullanabilme yeteneği. Kendi geçtikleri yoldan ya da gözlemlerinden kazandıkları ile diğerlerini amaçlarında kullanırlar. Gerekirse kitaplara başvurup inceliklerini de yakalama eğilimlileri bulunur. Ama hepsi komik tiplerdir. Bu özelliklerini gözlerinde o kadar fazla büyütürler ki en zayıf yanları bu olur çıkar. Buradan içlerine girip, onları anlamadan dahi onları yönlendirebilirsiniz ve bunun için çaba harcamanız gerekmez. Sadece bu yanlarını okşamanız yeterli olacaktır. Size enteresan kapılar açarlar. Ama sadece bu kadardırlar.
Evet, benim gözlemlerime göre toplumumuzda en yüksek seviyeye kadar bulunan bütün insan tiplerini şu ana kadar inceledik. Şimdi sonuç kısmına gelmek ve konuyu kapatmak zamanıdır. Bu yazıdan bir şeyler almak için bundan sonrası önemlidir diyebilirim.
Basit insan tanımında kendinizi, basit insanın tüm hareketlerini önceden fark edecek kişi olarak kendinizi hiç gördünüz mü bir an için, ya da basit insanın yukarıda bahsi geçen susma ya da konuşma ikileminin ne olabileceğini anlayabildiniz mi? Birisinin davranışlarına, sizin rahatınızı bozacağını hissederek müdahale etmeyi "düşündünüz" mü? Bir insana en düşük seviyede dahi olsa, kolay olabildiği için, bir şeyler yaptırmak hiç "içinizden geçti" mi? İnsanları kullanan üst bilinçteki insanları okurken, onların bu yanları okşandığında, onların da zayıf olduğunu hissettiğinizde yüzünüzde hafif bir tebessüm belirdi mi?
Eğer bunlardan birini bile yaptıysanız, siz otomatik insansınız. Toplum sürüsünün bir parçası. Bu saydıklarımın bazen hepsi, bazen de hiçbiri bile değilsiniz. Yani en kötüsüsünüz. O kadar kendinizi geliştirecek kitapları ve öğretileri kendinize katmışsınız ama otomatiğe geçmişsiniz. Yani toplum size ne yapmanızı söylüyorsa aslında onu yapıyorsunuz şu an. Buna şiddetle karşı çıkıyorsanız dahi bunu toplumdan gelen, "birisi fikirlerini bozmaya çalışıyorsa REDDET!" içgüdüsüyle yapıyorsunuz. Siz yoksunuz. Sizin yerinize toplum var. Bedeninizi hareket ettirip belki bir şeyleri özgün yaptığınızı düşünecek kadar acizsiniz. Ama bir de biz varız. Bu yazıyı yazanlar. Sizin içinizi harfleri büyük olan bir kitap gibi okuyanlar. Hiçbir gizliniz, bizimle karşılaştığınızda saklayacak bir mimiğiniz ya da göz ifadeniz olamaz. Her şeyinizi anlar ve bunu anladığımızı size hissettirmeyiz. Siz en coşkun modunuzda ne yaparsanız yapın. Biz sizden ayrılırken, yine böyle birine rastlayıp eğlendiğimizi düşünürüz.
Az olsak da varız, ve siz bizi seçemezsiniz!
Gür ırmaklar kendileriyle birlikte bir çok çakıl ve çalı çırpıyı da sürükler; güçlü ruhlar da bir çok aptal ve mankafayı. Nietzsche